Pages

26 Eylül 2010 Pazar


Muhyiddin İbn-i Arabi
1165 - 1239

İbn-i Arabi Endülüste doğmuştu. Daha sonra Medine üzerinden Bağdat ve Şama gitmişti. Hayatı boyunca sayısız eser yazdı. Bazıları bu sayının 500 ü bulduğunu söyler. Eserlerinden İbn-i Arabinin ilmi derinliği hemen anlaşılır. Kendisine bu yüzde Şeyh-i Ekber denmiştir. Yani En Büyük Şeyh. İbn-i Arabiyi anlamak için dünya çapında onlarca çalışma vardır.

Şeyh-i Ekber İbn-i Arabinin tek mutlak varlığın Allah olduğunu, tüm maddelerin ve zamanın his ve vehim mertebesinde (algı düzeyinde) yaratıldığını açıklayan pek çok sözü vardır. Özellikle Fusüs-ül Hikem ( Hikmetlerin Özü) adlı kitabında bu konuyu çok geniş anlatmıştır. Bu anlatımlardan iki örnek verelim:

" Biz diyoruz ki, bilmelisin ki, Hak'tan (Allah'tan) başka varlıklar, yahut alem adıyla anılan şey, Hak'ka nispetle bir şahsın gölgesi gibidir.
Böyle olunca masiva, yani Allah'tan başka olan varlıklar, Allah'ın gölgesidir...
Gölge şüphesiz histe mevcuttur."
( Fusus-ül Hikem, çev. Nuri Gençosman, İstanbul 1990, s. 117-18)

"Hazreti Muhammed Aleyhisselam 'insanlar uykudadır, öldükleri vakit uyanırlar" buyurmuştur. Demek ki, dünya hayatında gördüğü şeyler uyuyan kimsenin rüyasında gördüğü şeyler gibidir. Yani hayaldir."
( Fusus-ül Hikem, çev. Nuri Gençosman, İstanbul 1990, s. 220)

19 Eylül 2010 Pazar


İmam-ı Rabbani Müceddid-i Elf-i Sani
( 1563 - 1624)

İmam Rabbani Hindistan'ın Serhend bölgesinde doğdu. Hicri 10. asrın müceddidir. Hatta Peygamberimizden 1000 yıl sonra gelen müceddid olduğu için kendisine 'bin yılın müceddidi' denir.

İmam Rabbani Hazretleri Maddenin Gerçeği konusunda çok detaylı anlatımlar yapmıştır. Özellikle Mektubat adlı eserinin birçok yerinde konudan bahsetmiştir.

İmam Rabbani'nin Allah'ın herşeyi algı düzeyinde yarattığını anlatan yazılarından bazı alıntılar şöyledir:

“Allah, yarattığı varlıkların vücutlarını yokluktan başka bir şey yapmadı. Tüm bunları, his ve vehim (algı) derecesinde yarattı.
Alemin varlığı his ve vehim derecesinde olup, maddi derecede değildir. Gerçek manada dışarıda (dış dünyada) Yüce Zat'tan (Allah'tan) başkası yoktur. O mevhum daire, hayalde resmedilir. O resmedildiği mertebede de görülür. Ama hayal gözü ile. Fakat dışarıda baş gözü ile görüldüğü sanılır. Ne var ki durum öyle değildir.
Dışarıda onun ne ismi vardır ne de izi. Evet böyle bir durum yoktur ki orada görülsün. Aynaya yansıyan bir kişinin yüzü dahi, bu şekil üzeredir.
Zira onun dışarıda bir sabitliği yoktur. Elbette onun sabitliği ve görüntüsü: Her ikisi birden hayaldedir. En iyi bilen Sübhan Allah'tır."
(Mektubat-ı Rabbani, Cilt II, 470. Mektup, sf. 1432)

"Hariçte ve hakikatte, Allah-u Teala'dan başka, mevcud (var olan) yoktur. Allah-u Teala, kudreti ile, kendi isimlerinin ve sıfatlarının kemalatını mümkünat suretlerinin perdesinde göstermiş (varmış gibi görünen resimsel görüntrülerle göstermiş), yani eşyayı kendi kemalatına uygun olarak, his ve vehim mertebesinde, icad etmiş (yaratmış) , var etmiştir. Böylece, eşya, vehmde (sanalda) görünmekte, hayalde devam etmektedir. O halde eşya, hayalde göründüğü için, vehmdeki varlık ve hayaldeki devam da, hakiki varlık olmuştur."
(Mektubat-ı Rabbani, 44. mektup)

"Yukarıda şöyle bir cümle kullandım: 'Sübhan Hak'kın halki (Allah'ın yaratışı), his ve vehim mertebesindedir.' Bunun manası şu demeye gelir: 'Allah-u Teala, eşyayı öyle bir mertebede yaratmışki, o mertebede eşşya için his ve vehimden gayrı bir yerde sübut (sabitlik) ve husul (varlık) yoktur."
(Mektubat-ı Rabbani, 357. Mektup, s.163)

"Hariçte Yüce Hak'tan başka mevcut değildir... Belki de şanı büyük Allah'ın yaratması ile vehim mertebesinde sübut (sabitlik) bulmuştur.... Eğer onun bir sübutu (sabitliği) var ise, o dahi, yüce Allah'ın vehim mertebesindeki sanatı iledir. Hulasa, onun sabitliği ve görüntüsü tek mertebede olmaktadır.
Sübutu bir yerde, görüntüsü dahi ayrı bir yerde değildir..."
(Mektubat-ı Rabbani, 470.Mektup, çev. Abdulkadir Akçiçek, Çile yayynevi, 1983, s. 519

Onun vücud mazhariyetini ve tevabiini ise, ademden (yokluktan) başka birşey kabul etmedi. Çünkü vücudun (varlığın) mukabili ve mubayini (tersi), yalnız ademdir (yokluktur).

Mana üstte anlatıldığı gibi olunca, Sübhan Hak, kemal-i kudreti ile, adem (yokluk) aleminde isimlerden her bir isim için mazharlardan bir mazhar tayin etti. Ve onu, his ve vehim mertebesinde yarattı. Hem de dilediği vakitte ve istediği şekilde... Hariçte (dışarıda) dahi, yüce Vacib Zat'ın (Allah'ın) zat ve sıfatlarından başkası da sabit ve mevcud olmaya..."
((Mektubat-ı Rabbani, 470.Mektup, çev. Abdulkadir Akçiçek, Çile yayynevi, 1983, s. 517-18)